1915-04-15-DE-002
Türk :: de en tr
Home: www.armenocide.net
Link: http://www.armenocide.net/armenocide/armgende.nsf/$$AllDocs/1915-04-15-DE-002
Source: DE/PA-AA/R14085
Publication: DuA Dok. 026 (re. gk.)
Central register: 1915-A-13922
Edition: Ermeni Soykırımı 1915/16
Date of entry in central register: 04/22/1915 p.m.
Last updated: 04/22/2012


İstanbul Büyükelçisi’nden (Wangenheim) İmparatorluk Şansölyesi’ne (Bethmann Hollweg)

Rapor



No. 228

Pera, 15 Nisan 1915

Doğu Anadolu’dan gelen haberlerde, Türk-Müslüman nüfus ile Ermeniler arasında daha önceden gergin olan ilişkilerin son aylarda daha da kötüleştiği anlaşılıyor. Karşılıklı güvensizlik giderek artıyor ve hem taşrada hem de başkentteki halkı ve resmî çevreleri sarmaktadır.

Ermenilerin savaş dolayısıyla maruz kaldıkları sözde ve gerçek takibatlar hakkında şikayetler devamlı artmakta ve yayılmaktadır. Bunun karşılığında Ermeniler de imparatorluğun düşmanlarına sempati duymakla, onlarla vatana ihanet ilişkileri içinde olmakla ve bazı bölgelerde açıkça ülkenin resmî makamlarına karşı gelmekle suçlanmaktadırlar. Ermenilerin yurtdışındaki tutumu hakkındaki haberlerden dolayı Ermenilere karşı duyulan öfke artmakta; sadece Kafkaslardan değil, Amerika, Bulgaristan ve diğer ülkelerden gelen binlerce Ermeni’nin gönüllü olarak Rus ordusuna katıldıkları söylenmekte ve savaşın Türklerin aleyhine sonuçlanması durumunda Taşnaksutyun Partisi Rusya şubesinin Türkiye’nin boşaltmak zorunda kalacağı bölgelerdeki Müslüman halkı yok etmek istediği iddia edilmektedir. Nihayet Kafkas Seferi sırasında Türk ordusu içindeki Ermeni askerlerin davranışları hakkındaki haberler çok endişe verici, şöyle ki: Bunlar silahlarını mükerrer şekilde Türklere yöneltmişler. Bunun doğruluğu, bu savaşlara katılan Alman subaylarınca da tasdik edilmektedir.

Her iki taraf da diğer tarafın suçlamalarını asılsız olarak nitelemekte ve kabul etmemekte ve olayların suçunu diğer tarafın üstüne atmaktadır. Taraflar sadece, yeni anayasanın yürürlüğe girmesinden itibaren Ermenilerin bir ihtilâl yapma fikrinden vazgeçtikleri ve böyle bir hareketi yapacak bir organizasyonun mevcut olmadığı noktasında mutabık olabilirler.

Şüphesiz şimdi Doğu Anadolu’da Ermenilere karşı taşkınlıklar ve zorbalıklar yapıldı ve abartılmış olsalar dahi olaylar Ermeniler tarafından doğru tasvir edilmiştir. Çoğu kez söz konusu olan, medeniyet sahibi ülkelerdeki savaş da dahil her savaşın beraberinde getirdiği zulüm ve acılardır. Ama diğer durumlarda da suçlu olan taraf Ermenilerdi. Resmi makamlara yapılacak suçlamalardan, en fazla onların zamanında emniyet tedbirlerini almadığı ve olayların üstüne aşırı sert şekilde gittikleri suçlaması doğru olabilir.

Ermeni kaynaklarından (Patrikhane ve Dr. Liparit Nasariantz’ın haberleri) elime geçen materyal esas itibariyle savaş bölgesine (Erzurum vilayeti) ve buna sınır olan illere (Van ve Bitlis vilayetleri) aittir.

Ermeniler burada meydana gelen olaylardan şunları sorumlu tutmaktadırlar:

1. Milis adı altında askeri olarak örgütlenmiş düzensiz Türk kuvvetleri ve yağmacı çeteler; bunlar köylerde oturan Ermeni nüfusa karşı pek çok yağmalama, adam öldürme ve şiddet olayı yapmakla suçlanmaktaydı.

2. İttihat ve Terakki Komitesi’ne bağlı, içerisinde şaibeli unsurların temsil edildiği kulüpler. Bu kulüplerin, özellikle de Erzurum’daki kulübün resmen sürgüne gönderilecekler listesi hazırladıkları, geçen yılın Aralık ayından itibaren çeşitli saygın Ermeni’nin ölümüyle sonuçlanan bir dizi siyasi cinayette onların parmağı olduğu iddia edilmektedir. İçişleri Bakanlığı’nın daha bir süre önce Ermeniler tarafından daha önceden de – 1909 yılındaki Adana olaylarında – korkunç bir rol oynamış olan bu kulüplerin faaliyetleri konusunda uyarıldığı eklenmektedir;

3. Çeşitli sivil memurlar, özellikle Muş valisi (Bitlis vilayeti) ve Van valisi. Ayrıca Eleşkirt’in Ruslar tarafından işgal edilmiş nahiyesinden 2000 Müslüman aileden bazılarının Muş’un, kendi ihtiyaçlarını bile karşılayacak durumda olmayan Ermeni köylerinde barındırıldıklarına değinilmektedir. Ermeni köylüler bir koşum hayvanı gibi cephane ve erzak taşımada kullanılmışlar, bunlardan çoğu insanlık dışı muamele sonucu ölüyormuş ve çok azı, söylendiğine göre dörtte biri köylerine geri döndü. Van’ın iki ilçesinde kaymakamların göz yummasıyla sistemli katliamlar yapıldığı söylenmektedir.

Savaşın cereyan ettiği bölgeden uzaktaki illerde – oralarda da tek tük şikayetler gelmesine rağmen – Ermeni nüfusun durumu nispeten tahammül edilebilir durumda. Ama genelde buralarda evlerde yapılan yasaklanmış silah ve asker kaçağı aramaları gibi küçük çaptaki olaylar söz konusudur. Bu aramalar sırasında yer yer taşkınlıklar ve buna benzer şeyler olmuş.

Adana vilayetinde meydana gelen iki olay biraz önem arz etmektedir ki bu olaylar hakkında da Kayzerlik Büyükelçiliği konsolosluk raporlarıyla derhal bilgilendirilmiştir.

Donanma kuvvetlerindeki İngilizlerin daha önceden birkaç kez inip rahatsız edilmeden alışveriş yaptıkları Ermeni kasabası Dörtyol’da Mart ayı başlarında bu civardan olan iki ermeni kaldı ve ingiliz çıkarları doğrultusunda ajitasyon yaptı. Bu ajanlardan biri Türk makamlarının eline geçti ve Adana’da idam edildi. Bundan sonraki gelişme ise Dörtyol’daki bütün erkekler saklandıkları yerlerden çıkarılıp tutuklanarak yol yapımında çalıştırılmak üzere Halep vilayetine gönderildiler. Bunlardan üç kişi kaçmaya çalıştıkları için öldürüldüler. Ayrıca bu olaylar sırasında birçok firarî askerin Dörtyol’da saklandıklarını da zikretmek gerekir. Buna buradaki halkın 1909 yılındaki katliam sırasında ellerinde silahlarıyla kendilerini Türklere karşı koruduklarının unutulmadığını da eklemek gerekir.

Askere çağırılmalarına karşı Ermenilerin gösterdikleri direniş dolayısıyla Zeytun’da baş gösteren olaylar hakkında daha önceden bilgi verilmişti. Yine bu olayda da resmi makamların bu olaylara zamanında müdahale etmediğinden başka bir suçlama yapmak yerinde olmaz.

Söz konusu bölgelerde Ermenilere yapılacak daha başka eziyetlere bir son vermek için size tasvir edilen şartlarla ilgili olarak Ermeni tarafı Almanya Büyükelçiliğinin ve konsolosluklarımızın Türk hükümet organları üzerindeki nüfuzlarını devreye sokmaları talebinde bulunmuştur. Bölgeye tecrübeli ve Ermeni meselelerini iyi bilen valiler ve mutasarrıflar gönderilmesinin çok önemli olduğu belirtilmekte, daha kötü sonuçları önlemek için Van ve Bitlis vb. yerlerde Alman konsoloslarının varlığının yeterli olacağına inanılıyor.

Bizim nüfuzumuzun kendileri lehine kullanılması, ülkenin iç kısımlarında olduğu gibi burada da Hıristiyan Avrupa büyük gücü olarak bizim için bir şeref vazifesi gibi görülmekte ve Türkiye ile müttefik ilişkilerimizin doğal bir sonucu olarak Türkiye’nin kendi çıkarları ve dolayısıyla bizim çıkarlarımız için Ermeni unsurunun korunması ve onların sempatilerinin kazanılması beklenmektedir. Ermenilerin, çektikleri bütün acılara rağmen, devlete sadık ve dürüst ama en azından pasif davrandıkları özellikle vurgulanmaktadır - Türkler bu iddiayı reddediyorlar. Ama sürekli ve sistematik bir zulüm söz konusu olduğunda barışçıl tutumun tersine dönmesinden korkmak gerekirmiş. O zaman Taşnaksutyun gibi hükümete yakın partiler kitleleri durduramazlarmış ve Rusların ilerlemesi durumunda, sadece Ermenilerin işgal bölgesinde düşman eline geçmesi tehlikesi değil bilakis belki de Türk ordusunun arkasından silahlı ayaklanma tehlikesi de olacakmış.

Almanya’nın Türkiye temsilcisine yapılan şeref vazifesi çağrısı, ancak Ermeni meselesinin gelişimi ile, ama özellikle de şimdi savaştan dolayı Üçlü İtilâf Devletleri’nin savaştan dolayı devreden çıkmış olduğu ve himaye eden güç olarak nazarı itibara alınmadığı burada anlaşılabilir. Ama bu davete icabet etmek ve Berlin Kongresi’nden sonra İngiltere’nin ve yakın geçmişte Rusya’nın Ermenilerin hâmisi olarak oynadığı rolü üstlenmek için yapılan bir girişim, Babıâli tarafından kendi iç siyasi meselelerine yapılan haksız ve can sıkıcı bir müdahale olarak algılanacaktır. Babıâli’nin tam da diğer yabancı ülkelerin Türk tebaası üzerinde sahip oldukları himaye haklarını kaldırmak için teşebbüste bulunduğu böyle bir zaman, bunun için hiç de öyle müsait değil. O (Almanya Büyükelçiliği-çev.) Türk unsurların son yıllardaki olaylardan dolayı çok ön plana çıkan milli bilincini de hesaba katmak zorundadır.

Ermeniler tarafından dile getirilen diğer düşüncelere gelince bunlar oldukça dikkat çekicidir. Bu nedenle daha önceden tekrar tekrar bunları vesile ederek, gerek Babıâli’yi gerekse Patrikhaneyi barışçıl bir politika ve birbirleriyle olan iyi ilişkilerinin devam ettirilmesi yönünde etkilemeye çalıştım. Burada düşmanlarımızın Ermenilere yapılan haksızlıklardan bizi sorumlu tutmak ve Ermenileri bize karşı kışkırtmakta kusur etmeyecekleri şeklindeki diğer bir mülâhaza çok büyük önem arz etmektedir. Fakat Ermeniler hakkında yönetim çevrelerinde hâkim olan olumsuz düşünce bizim Ermeniler lehine yapacağımız bir girişimin sınırlarını daha da daraltmakta ve daha dikkatli olmamızı ikaz etmektedir. Aksi takdirde belki de hiç başarı şansı olmayan bir meseleye sahip çıkmakla daha önemli ve daha kolay elde edebileceğimiz çıkarlarımızı tehlikeye atmakla karşı karşıya kalırız. Bu nedenle, Ermeni şehirleri oldukları söylenen bölgelerde Alman konsolosluklarının buna bağlı olarak arttırılmasının amacına ulaşmayacağını düşünüyorum. Bu durumda Babıâli muhtemelen bu işin içinde kendi resmî makamlarının bizim tarafımızdan denetlenmek istenildiğinin farkına varabilir, aynı şimdilerde İngiltere’nin ve kısa süre önce Rusya’nın ülkenin bu kesimlerinde konsoloslar aracılığıyla Ermeni reformlarının uygulanmasını kontrol etmeyi denedikleri gibi. Böyle bir tedbir, resmî makamları Ermenilere karşı iyice kışkırtır ve böylece tam ters yönde bir etki sonucunu doğururdu.


Wangenheim



Copyright © 1995-2024 Wolfgang & Sigrid Gust (Ed.): www.armenocide.net A Documentation of the Armenian Genocide in World War I. All rights reserved